İngilizlerin yarattığı sahte bir kahraman : Arabistanlı Lawrence
Evet yazının başlığında belirttiğim gibi böyle bir ifade kullanmak istedim. Bu yaz elime Osmanlı’ya İsyan eden Araplarla ilgili İngiliz Arşivlerinden derlenmiş belgeler elime geçti ve ben de bir tarihçi olarak merakımdan dolayı konuyla alakadar oldum. İsterseniz önce yazıyı paylaşayım ondan sonra üzerine edecek birkaç kelam buluruz:
‘’ Arap İsyanı’nın tarihi gerçekte olduklarından kat ve kat büyük ebatta resmedilmiş karakterlerle doludur. Bunların içinde Araplar da bulunur; İtilaf heyetlerinden askerler de. Bugün bu karakterlerin geneli tarihin arka planına çekilmiş vaziyettedir. İsyanı takip eden yıllarda kamuoyu ve takipçiler Arap İsyanı’nın tarihine bol keseden çok büyük alaka gösterdiklerinden de bu dalgada bir şahsiyet ön plana çıkarak izleyen bütün ilgi patlamalarında ön planda kalmayı sürdürdü: T.E. Lawrence
1918’de vaziyetin bu şekilde gelişeceğine dair emare yoktu. Gerçi Lawrence gerçekten de seferin önemli figürlerindendi ve yalnızca iki seneden biraz uzun bir süre zarfında nispeten düşük teğmen rütbesinden albaylığa kadar terfi etmişti. Şövalye yapılmış ve bir üstün hizmet madalyası kazanmıştı. Gelgelelim Lawrence o esnada temayüz eden pek çok İtilaf subayından yalnızca biriydi.
1918’de İngiltere’ye dönüşünden sonra da Arap davasının ateşli savunucularından biri olarak kaldı ve 1919’daki Paris Konferansı’nda Faysal’a eşlik etti. İsyana dair anılarını bu esnada kaleme almaya başlamış ve ortaya çıkan metni bilahare Bilgeliğin Yedi Sütunu adıyla yayımlatmıştır. Haziran 1919’da Oxford’daki All Souls College’da araştırmacı olarak çalışmaya başladı; akademik hayata dönebilecek gibi görünüyordu 1919 yılı ayrıca Lawrence açısından hayati önem arz eden ve bilahare kamuoyunun kendisine göstereceği teveccühün ilk izlerinin görüldüğü bir zaman aralığı addedilebilir. Savaş esnasında 1918’de Arabistan’ı ziyaret eden Lowell Thomas adlı Amerikalı bir gazeteci, orada çektiği fotoğrafları bir dizi kamnuya açık gösteride temel unsur olarak kullandı. Ağustos 1919’da Londra’da gerçekleştirilen ‘’ Allenby ile Filistin’de’’ adlı ilk gösteri, bir fotoğraf dergisi, bir konuşma ve müzik ile dansları havi olup Covent Garden’daki bir tiyatroda sahneye konmuştu. Kısa sürede, halkın ilgisini en fazla çeken kişinin aslında arkeologdan yapılma asker Lawrence olduğunu fark etti, Thomas ile bir dizi görüşme gerçekleştiren Lawrence gazeteciye yeni pozlar da verdi. Yeni Gösterinin adı artık ‘’ Allenby ile Filistin’de ve Lawrence ile Arabistan’da’’ idi. Londra’daki temsiller uzatıdı ve bunu bir İngiltere turu izledi. 1920 itibariyle Lawrence sıradan insanların da bildiği bir isim olmuştu. Bu halk ilgisini siyasi emellerine tahvil etmeye çalışan Lawrence, eski Osmanlı topraklarına dayatılan düzenlemelere karşı gelerek sesini yükseltmeye başladı. 1921’de Sömürgeler Bakanlığı’ndan Arap meselelerinde danışman olması için davet aldı ve aynı yıl toplanan Kahire Konferansı’na katıldı. Savaş sonrası yapılan Arabistan planlamalarından duyduğu hayal kırıklığının gittikçe artmakta olduğu aşikardı. Halk nezdindeki itibarını siyasi baskıya dönüştüremedi ve nihayetinde bütün görevlerinden istifa etti; böylelikle bilip gördüğü dünyaya sırt çevirdiği iddia edilebilir. 1922’de önünde üç meslek seçeneği vardı: siyaset, askerlik ya da akademi. Bunun yerine ‘’ J.H.Ross’’ ismini aldı ve er olarak KHK’ye yazıldı. Keyfiyet basın tarafından ortaya çıkarılıp apar topar KHK’den kovulunca bu sefer ‘’ T.E. Shaw’’ adıyla Tank Kuvvetleri’ne yazıldı. Bilahare 1925’te KHK’ye döndü ve Şubat 1935’te emekli olana kadar er olarak burada hizmet gördü. Davranışlarındaki muammalı tutum o tarihten beri kamuoyunun ve akademisyenlerin ilgisini çekmiştir. Lawrence biyografisi yazanlar arasında akademisyenler de emekli askerler de psikologlar da bulunur. Kendisini kamuoyunun gözü önünden çekmesi konusunda çok sayıda açıklama öne sürülmüştür. Bu açıklamalarda ön plana alınan nedenler arasında siyasi hayal kırıklığı teorileri, cinsel yönelimi sebebiyle yaşadığı zorluklar, kimlik krizleri ve savaştaki tecrübelerinden kaynaklı travmalar vardır. Belki de akıbette bunların hepsi birden rol oynamıştır.
İzleyen yıllarda KHK içinde pek göze batmadan hizmet görürken bşir yandan da pek çok arkadaşı ve tanıdığıyla yazışmalarda bulunmuştur. Bunlar arasında edebi şahsiyetler, askerler, siyasetçiler ve akademisyenler vardır. Lawrence ayrıca hız merakını tatmine de devam etmiştir. Bir dizi aşırı kuvvetli Brough motosikletleri edinmiş ve yüksek süratli KHK kurtarma botları geliştirme projelerine katılmıştır. Lawrence KHK yılları boyunca Bilgeliğin Yedi Sütunu’nun metniyle uğraşmaya devam etti. 1919’da yazdıklarının bir kopyasını Reading İstasyonu’nda kaybettikten sonra bütün metni baştan yazdı ve 1922’de yeni metnin kopyalarını gözden geçirsinler diye bazı kişiler dağıttı. 1926’da ön satışla kitaba talib olanlar için çok sınırlı kopya adedi ile bir baskı çıkarıldı ve metnin kısaltılmış bir nüğshası ‘’ Çölde İsyan’’ ( Revolt in the Desert) adıyla basıldı. Lawrence’ın anılarını okumaya teşne kamuoyu bu kitaba büyük ilgi gösterdi. Kitabı başka edebi denemeler takip etti. Lawrence 1928’de Homeros’un Odysseia’sının yeni bir tercümesini ve KHK saflarındaki hayatına bir anı kitabını bitirdi. Darphane (The Mint) başlıklı bu kitap, er hayatını açığa vuruşundaki açık sözlü üslubu nedeniyle ancak Lawrence’ın ölümünden çok sonraları, 1955’te yayımlanabilecekti. Lawrence’ın sanat dünyasından isimlerle ilişkileri, pek çok ressama portresi için poz vermesiyle neticelenmiştir. Bu isimler arasında James McBey, William Roberts ve Augustus John sayılabilir. Erixc Kennington’ın yaptığı Lawrence büstü, bilahare hatıra olarak St. Paul Katedrali’ne yerleştirilmiştir.
1935’te KHK’den emekli olan Lawrence, o tarihten sonra Dorset’taki küçük evinde (Clouds Hill) yaşadı. Emekliliğinden birkaç ay sonra geçirdiği bir motosiklet kazasında ağır yaralanarak 19 Mayıs 1935’te öldü ve Moreton köyüne gömüldü. Cenazesine katılanlar arasında Winston Churchill, General A.P. WWavell, Siegfried Sassoon ve Augustus John da bulunuyordu. Eric Kennington daha sonra Laawrence’ı Arap elbieseleriyle resmeden bir heykel yaptı ki bu sefer bugün Dorset’taki Wareham kasabasında bulunan St. Martin Kilisesi’nde görülebilir.
Bilgeliğin Yedi Sütunu’nun 1935’tek,i genel baskısı halkın Lawrence’a ilgisini körükledi. Hala 20. Yüzyıl edebiyatının klasikleri arasında yer alan bu metin belki de Lawrence’ın en büyük ve en uzun ömürlü mirasıdır. Ayrıca çok büyük tartışmalara da konu olmuştur. Lawrence genellikle Mavro Hamid’in 1916’daki infazı ya da 1917’de Dera’daki tecavüz vakası gibi hayatının en dramatik kimi olayların yegane kaynağı durumundadır. Kitabın yayımlanmasından bu yana Lawrence uzmanları ve hayranları nesiller boyu bazı iddialarının doğru olup olmadığını tartışmışlardır. Ayrıca son yıllarda Afganistan ve Irak’taki savaşlara katılmış yeni bir subay nesli de yeniden Bilgeliğin Yedi Sütunu’nun kapağını aralamıştır.
Kamuoyu 20. Yüzyıl süresince hiçbir zaman Lawrence’ı tamamen gözünden uzak tutmamış: hikayesi başlı başına bir literatür yarattığı gibi drama eserlerine de odak teşkil etmiştir. 1960’ta Terrence Ratigan’ın Ross adlı piyesi, başrolü Alec Guinnes’in oynadığı bir prodüksiyonla Londra’da sahnelenip büyük ilgi gördü; o tarihten beri de dünyanın çeşitli tiyatrolarında sahnelenmektedir. Alexander Korda 1930’larda bir Lawrence filmi çekmeyi düşünmüşse de istihbaratçıyı dünya izleyicilerinin önüne çıkartan yapım 1962 tarihli Lawrence Of Arabia filmi oldu. David Lean’in yönettiği filmin Anthony Quayle, Anthony Quinn, Jack Hawkins, Omar Sharif ve Alec Guinness gibi yıldız isimlerden müteşekkil bir oyuncu kadrosu vardı ; ancak Lean, muammalı bir Lawrence karakteri için o zamana ddek hemen hemen hiç kimsenin tanımadığı Poeter O’’Toole’u seçmişti bazı tarihsel hatalarına ve hikayede yaptığı kesintilere karşın gerçek anlamda efsanevi bir filmdir bu ve haklı olarak sinema klasiklerden addedilir. O tarşhten sonra Lawrence’ın başka aktörlerce canlandıurıldığı da oldu ki bunlar arasında 1990 tarihli televizyon filmi A Dangerous Man: Lawrence after Arabia’da kendisini oynayan Ralph Fiennes de bulunmaktadır. Arap İsyanı’nın tarihi Lawrence ile ayrılmaz şekilde iç içe geçmiştir ki kendisi bu hikayenin edebiyatta ve kamuoyundaki algısında başrolü oynamaya devam edecek gibi görünmektedir. Lowell Thomas’a göre Lawrence’ın ‘’ sahne ışıklarının altına dönüp durmak gibi bir dehası vardı.’’ Derin bir vukuf içeren bu yorum hala geçerlidir. Dikkat çekici fakat muammalı karakterine, edebi tarzına ve kendi kendisinin reklamını yapma kabiliyetlerine binaen Arap İsyanı’nın başrol karakteri diye algılanan T.E. Lawrence, modern çağın sembol isimlerinden birine dönüşmüştür. Kendisi de bir seferinde bu vaziyet hakkında şöyle bir yorumda bulunmuştur ‘’ Albay Lawrence yoluna devam ediyor. Sadece ben kenara çekildim.’’ Ölümünden 70 yılı aşkın bir süre geçmesine karşın bu hüküm hala doğruluğunu korumaktadır.’’
David Murhy’in bu yazısını okuduğumuz zaman söyleyecek fazla bir söze gerek olmadığını anlıyoruz. Lawrence aslında medyatik bir karakterdir. Kendisinin reklamını yapmıştır ve dünya kamuoyuna Arap İsyanı’nı kendisini çıkarmış gibi lanse ettirmiştir. Halbuki Arap İsyanı’nda yüzlerce İngiliz ajanı vardı ve bu isyanın çıkarılmasında Lawrence’ın payı çok ama çok düşüktü. Batı tarafından efsaneleştirilmiş aslında sahte bir kahramanın hayat hikayesini okuduk.